1 Aralık Dünya AİDS Günü
02 Eylül 2020



HIV/AIDS Hastalığı

HIV hastalığı viral bir hastalık olup etkeni; insan immune yetmezlik (HIV) virüsüdür.   Hastalık ilk kez 1981 yılında tanımlanmıştır. Amerika Birleşik Devletlerinde cinsel yönelimi erkek olan genç erkek hastalarda beklenmedik yüksek oranda Kaposi sarkomu ve Pneumocystis pnömonisi görülmesi üzerine hastalık fark edilmiştir. AIDS (Akkiz veya Edinilmiş İmmün Yetmezlik Sendromu) HIV hastalığının tedavi edilmezse ilerlemesi durumudur. HIV hastalığının tarihsel gelişimine bakıldığında 1983 yılında İnsan İmmün Yetmezlik Virüsü [Human Immunodefficency virüs, (HIV)], AIDS'e yol açan esas etken olarak tanımlanmıştır. 1985 yılında ilk serolojik testler kullanıma girmiştir. 1987 yılında ise ilk antiretroviral tedavi ajanı olan zidovudin lisans almıştır. Zidovudin, monoterapi olarak uygulandığında hastalığı tedavi etmekte yetersiz kalsa da virüsün replikasyonunu baskılayıp HIV’e bağlı semptomları azaltmış ve böylece AIDS’e gidişi de yavaşlatmıştır. Yıllar içinde bulunan yeni ajanlar ile HIV hastalığı artık kronik tedavi edilebilen bir hastalık haline gelmiştir.

1981 yılındaki ilk vakadan sonra HIV/AIDS vaka sayısı tüm dünyada hızla artmıştır. Dünya Sağlık Örgütü'nün (DSÖ) Haziran 2018 verileri, dünyada yaklaşık 36.9 milyon kişinin HIV ile enfekte olduğunu belirtmektedir.  1981 yılından beri HIV hastalığından 37 milyon kişinin bu hastalık nedeniyle ölmüştür. Tüm dünyada HIV/AIDS vakalarının hızla arttığı gözlenirken Türkiye’nin bu salgının dışında kalması beklenmemektedir. Ülkemizde ilk defa 1985 yılında üç HIV/AIDS hastası bildirilmiştir.  Daha sonraki yıllarda vaka sayılarında giderek artma gözlenmiştir. 1991 yılına kadar her yıl 30’lu rakamlarda olan yeni hasta sayıları, 2000’li yılların başından itibaren 200, 350, 750, 1000’li rakamlar, 2014 yılından itibaren 2000’li, 2017’li yıllardan itibaren ise maalesef 3000’li rakamların üzerine çıkmıştır. T.C. Sağlık Bakanlığı Aralık 2018 verileri ise 3356 olup, bu sayı hastalığın tanımlandığı yıldan beri en yüksek hasta sayısı olarak karşımıza çıkmaktadır. Ülkemizde T.C. Sağlık Bakanlığı Aralık 2018 verilerine göre 21520 HIV/AIDS hastası vardır.. HIV enfeksiyonuna ülkemizde en sık 25-29 ve 30-34 yaş gruplarında saptanmaktadır.  Hastalık erkeklere %70, kadınlara %30 oranında rastlanmaktadır.

Hastalık bağışıklık sistemini tutmakta olup, bağışıklık sistemi hücrelerini özellikle de CD4 koruyucu hücrelerini öldürmektedir. Böylelikle kişilerin enfeksiyonlar ve hastalıklarla mücadelesi zayıflamaktadır. CD4 hücreleri vücudun enfeksiyonlarla savaşmasında rol alan en etkili hücrelerden biridir. Tedavi almayan HIV pozitif kişilerde CD4 hücre sayısında zaman içerisinde azalmalar olmakta bunun sonucunda da kişinin enfeksiyonlarla ve diğer hastalıklarla savaşımı zayıflamaktadır. Hastalığın tedavi edilmemesi durumunda hastalık yıllar içerisinde ilerlemekte ve sonucunda AIDS gelişmekte ve kişilerde kanser gelişimi veya fırsatçı enfeksiyonların gelişimi olabilmektedir.

Hastalık başlıca cinsel yolla, kan yoluyla, damar içi madde kullanma alışkanlığı olanlarda ortak enjektör kullanımı ile ve anneden bebeğe geçiş yoluyla bulaşmaktadır. Cinsel salgılar ve kan bulaşta rol oynayan en önemli sekresyonlardır. Hastalık her türlü cinsel temasla bulaşmaktadır. Bunun yanı sıra sağlık personeli de HIV bulaşı açısından risk altındadır.

İnsan immun yetmezlik virüsu vücut dışında dış ve cansız ortamlarda yaşamamakta ve çoğalmamaktadır. Toplu taşıma araçlarında olduğu gibi ortak ve kalabalık mekanlarda bulunmakla hastalık bulaşmaz. Hastalık HIV taşıyıcılarının elini sıkmak, bu kişilere sarılmak, kucaklaşmak, beraber aynı masada yemek yemek veya ortak tuvalet kullanımı ile geçmemektedir. Hastalık ayrıca sivrisinek, kene ve/veya benzeri böcek  ısırması ile de bulaşmaz.

Hastalık etkeni virüs vücuda alındıktan 1-6 hafta içerisinde ilk çoğalma döneminde % 50-70 akut enfeksiyona neden olur ve kişi bu dönmeden itibaren artık bulaştırıcıdır. En sık görülen semptomlar; ateş, lenf bezlerinde büyüme (lenfadenopati), farenjit, deri döküntüleri, kas veya eklem ağrısı olmakla birlikte, ishal, baş ağrısı, bulantı ve kusma ağızda pamukçuk gibi semptomlar da görülebilir. Bütün bu semptomlar 2-4 hafta içerisinde tedavi gerektirmeden geçer. Virüsün vücuda girişini takiben, 6-12 hafta içerisinde % 95 vakada HIV'e karşi antikorlar gelişir ve bu döneme serokonversiyon dönemi denir. Bu dönemde de hasta bulaştırıcıdır. Bu antikorlarin hastalığın ilerlemesini engelleyici etkileri yoktur, ancak hastalığın teşhis edilmesini sağlar. Virusun alınmasından klinik olarak infeksiyonun ortaya çıkması arasındaki süreye asemptomatik dönem denir. Bu süre çok değĭşkenlik gösterse de ortalama olarak 8-10 yıl kadar sürmektedir. Bu dönemde virüsun lenf nodlarında çoğalması devam etmektedir. Bundan sonra semptomatik dönem başlar. Hastalarda ateş, kilo kaybı, tekrarlayan ishal atakları, baş ağrısı olabilir. Hastalığın tanısı konulup tedavi başlanmazsa hastalık ilerleyip ileri evre gelişir. Bu dönemde fırsatçı enfeksiyonlar, kanserler gelişebilmekte ve hastalar ileri immune yetmezliğe bağlı kaybedilmektedirler.

Hastalığın tanısında tanıda iki aşamalı bir yaklaşım benimsenmektedir: Önce bir ELISA testinin yapılması ve reaktif bulunan örneklerin doğrulama incelemesine alınması. HIV enfeksiyonunun varlığı ancak doğrulama incelemesinin sonucunun pozitif olması halinde kanıtlanmış olur. Doğrulama testi olarak Western-blot testi, nükleik asit arama testi kullanılmaktadır.

HIV enfeksiyonunda virüsü ortadan kaldıran bir tedavi henüz yoktur, ancak virüsün çoğalmasını kontrol eden ilaçlar vardır. Bu ilaçların genel adı "Antiretroviral ilaçlar", bu ilaçlarla yapılan tedavi de antiretroviral tedavidir. Güncel HIV tedavisi HIV virüsünü bedeninizden atmaz. Tedavi ile HIV ile ilgili şikayetler başlayana kadar geçen sürenin uzadığı, CD4 + hücre sayısının yükseldiği, ve özellikle yoğun tedavi ile yaşam süresinin uzadığı tespit edilmiştir. Semptomatik hastalar dışında asemptomatik hastalarda da günümüzde CD4 + hücre sayısından bağımsız tüm hastalara ömür boyu antiretroviral tedavi önerilmektedir. Naif (tedavi almamış) hastanın tedavisinde iki ya da daha fazla sınıftan en az iki tercihen üç ilaçlı kombinasyonlar kullanılmalıdır. Belkemiğini iki nükleozid revers transkriptaz inhibitörünün oluşturduğu antiretroviral rejimde, bu kombinasyona integraz inhibitörü veya ritonavir/kobisistat ile güçlendirilmiş proteaz inhibitörü veya non- nükleozid revers transkriptaz inhibitörünün eklenmesi önerilmektedir. Güncel rehberlerde integraz inhibitörlü kombinasyonlar virolojik etkinlik, kullanım kolaylığı ve düşük yan etki oranı nedeniyle ilk seçenek tedavide yer almaktadır. Antiretroviral tedavi seçimi yapılırken birçok faktör göz önünde bulundurularak tedavi bireyselleştirilmeli ve en uygun rejim seçilmelidir.

Prof. Dr. Meltem Arzu  Yetkin
Giresun Üniversitesi Tıp Fakültesi
Enfeksiyon Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanı

  • arzu yetgin yayın jpg.jpg